29 Aralık 2011 Perşembe

Küreselleşme Bağlamında Kapitalizm

İbrahim Mavi
Afyon Kocatepe Üniversitesi
Sosyoloji Yüksek Lisans
‘Kapitalizm Gölgesini Satamadığı Ağacı Keser’
Karl Marx
 

Giriş

           Küreselleşme 1960’lı yıllarda yeni yeni tartışılmaya başlanan bir konu iken, günümüzde bu tartışma yeni boyutlar kazanmıştır. Küreselleşme algısı modern-post modern literatürde geniş yer bulmakla beraber, taşıyıcı unsurları olan liberalizm ve kapitalizm ile birlikte anılan bir süreci ifade etmektedir. Sınırların ortadan kalktığı ve dünyanın “küresel köy” haline geldiği üzerinden başlatılan küreselleşme tartışması, aynı zamanda içinde iktidar, demokrasi, kapitalizm, modernizm, ulus çağının sonu, post modernizm, geniş kitlesel iletişim ağı, medya tartışmalarını da beraberinde getirmektedir. Özellikle sosyal bilimlerin merkezi konumlarından biri haline gelmiş olan kapitalizm süreci, Küreselleşme ile beraber ele alınınca, gerek globalleşen medya ağı, gerek ulus devletlerin sonu tartışması, yeni pazar alanları, liberal politik sürecin başlangıcı, belirli ülkelerin hegemonik ilişkiler bağlamında kültürel yayılma politikalar izlemeleri gibi süreçlere ortam hazırlamıştır. Tüm bu tartışmaların içinde geniş bir yere sahip olan küreselleşme kapitalizm ilişkisi, nihayetinde pazar alanları, ekonomik güç ilişkileri, siyasi rant kavgaları, küresel terörizm algısının oluşturulup, ülkeler arası çatışmayı içinde barındırdığı gibi, büyük çapta kitlesel imha silahları, salgın hastalıklar ve küresel bağlamda ekolojik sorunların da yaşanmasında önemli rol oynamaktadır. Bu süreçlerin tamamı ele alındığında ortaya ABD gibi büyük güçlerin ve günümüzde devasa güç olmaya başlayan Çin, Japonya ve diğer Avrupa ülkelerinin siyasi, sosyal ve kültürel çıkarları çıkacağı gibi en önemli etken olan ekonomik dengelerin merkezi tartışması haline gelecektir. Bu bağlamda küreselleşme kapitalizm ilişkisi bu konunun önemli kısmını oluşturmaktadır.

Küreselleşme

          Sosyal bilimlerin alanına “küresel köy” olarak giren ve bu kavramsal çerçeve ile tartışılmaya başlanılan küreselleşme/globalleşme algısı, beraberinde farklı boyutlar yaratarak, hemen hemen her alanda yeni tartışma alanları yaratmıştır. Bu tartışmaların odağında olan küreselleşme ve diğer alanlar ile ilişkisi bir bütün halinde ele almak olanaksız bir hal almıştır. Bu nedenle küreselleşmenin ekonomik güç dengeleri ve kapitalizm ile ilişkisi bakımından ele alınması konuyu mikro düzeye indirgeyecektir. Küreselleşme kavramı da bu çerçeve de ele alınmıştır. Özellikle 1990’lı yıllardan sonra ilgi odağı haline gelen küreselleşme sistemi bağlamında birçok düşünür, bu sisteme bağlı olarak kültür, kimlik, toplum, ideoloji, millet ve ulus, ekonomi, siyasi-politik vb.… birçok alanla ilişkisini ele almıştır. Marshall Mcluhan’ın (2001) “Küresel Köy” olarak adlandırdığı küreselleşme, farklı ülkeler arası ekonomik ilişkilerin birbiriyle bağlantılı olma aşamasına geldiği bir sistemi kavrar. Robertson (1999:21) “tüm dünyanın tek bir mekân olarak billurlaşması”, “küresel insanlık durumunun ortaya çıkması” ve kelimenin tam anlamıyla “dünya bilinci” olarak tanımlar. Waters (2001) ise küreselleşmeyi siyasal, toplumsal ve kültürel düzenler üzerindeki coğrafi sınırlamaların kalktığı bir süreç olarak tanımlıyor. Chomsky (2002: 84) küreselleşmenin uluslar arası entegrasyon anlamına geldiğini, öncelikle özel güç yoğunlaşmalarının çıkarına hizmet ettiğini ve başka herkesin çıkarının önemsiz olduğunu savunarak, özel bir biçim olan “Neo Liberalizm” olarak adlandırılması gerektiğini savunur. Özellikle Post endüstriyalizm ile beraber teknolojik araç gereçlerin gelişmesinin etkisiyle beraber toplumla olan ilişkiler bağlamında ele alınan konular fazla olmuştur. Gelişen telekomünikasyon ağı, iletişim ağı, ulaşımın teknolojik gelişmelerle beraber zaman-mekân sıkıştırılması, endüstriyel olarak ortaya çıkan televizyon, bilgisayar gibi araçlarla beraber dünyanın her yerinden haberdar olunması: ekonomik anlamda çok uluslu şirketlerin çoğalması, IMF, Dünya Bankası gibi büyük örgütlerin dünya sistemine etkisi Küreselleşme de etkili olan unsurlardır.

         Geniş bir ifade ile küreselleşme olgusu, dünya ekonomisini oluşturan sosyal ve ekonomik parçaların birbirleriyle ve dünya piyasalarıyla bütünleşmesi olarak düşünülebilir. Ticaretin ve sermaye akımlarının serbestleştirilmesi, küreselleşmenin en dar tanımıyla ekonomik boyutudur. Küreselleşme, ekonomik verimlilik sağlanabilmesi için sermayenin dolaşımı, teknoloji transferleri, mal ve hizmet ticaretinde karşılaşılan her türlü toplumsal ve yasal kısıtlamaların kaldırılması gerektiğini savunmaktadır. Dünyada küreselleşme sürecine yön veren dinamikleri dört ana başlık altında toplayabiliriz; (i) kapitalizmin altın çağı boyunca süren yüksek birikim temposunun yarattığı aşırı üretime dayalı kriz, (ii) söz konusu dönemin sermaye/emek çelişkisine damgasını vuran Fordist-endüstriyel ilişkilerin beslediği kâr sıkışması, (iii) uluslararası kapitalist rekabetin yoğunlaşması, (iv) finansal sistemin serbestleştirilmesi sonucu yükselen sermaye ve spekülatif birikim tercihlerinin sanayi yatırımlarının önüne geçmesi (Yeldan, 2002: 12) Bu gelişmeler, 1970’li yıllardan itibaren ekonomik ve siyasi sınırlarına ulaşmış ve lider ülkelerin büyüme hızlarında ciddi düşüşler yaşanmaya başlanmıştır.
Küreselleşmeyle beraber sermayenin dolaşım döngüsü artık tek tek ülkeler düzeyinde değil, küresel düzeyde gerçekleşmeyse başlıyor. Chomsky’ye (2002: 211) göre küreselleşme kendini teknik bir kılıkta sunmaktadır. Bu tek bir küresel piyasaya doğru birleşmedir ki her yerde tek fiyat ve tek ücret olması anlamına gelir. Fakat bunu tam tersi olduğunu savunan Chomsky, eşitlikten ziyade küreselleşme gelir dağılımı dikkate alındığında aksine eşitsizlik hızla artmaktadır diyor. Küreselleşmenin bu eşitsizliği, bazı ülkelerin işine gelmekte ve adaletsiz bir gelir dağılımı oluşturarak kendi sistemlerini yürütmeye çalışan egemen güçlerin uyguladığı politikalarla özelikle serbest ticaret anlaşmaları gibi anlaşmalarla beraber ticari anlamda bir etkileşim meydana getirmekte ve bunun başını yine küreselleşmenin ideolojikleşmesine neden olan ABD gibi büyük güçler çekmektedir. Bu amaç uğruna birçok anlaşma imzalamış ve uygulamaya da koyulmuştur. Bunun gibi birçok alanda sadece kendi amaçları uğruna bir çalışma yürütmektedirler. Chomsky’ye (2002:84-85) göre uluslararası entegrasyon anlamına gelen küreselleşme Kendini uluslar arası entegrasyonun özel bir biçimi, “neo liberal” olarak adlandırmaktadır. Bunun yeni bir şey olmadığını iki yüz yıllık bir liberalizm kalıntısı olduğunu ve liberal sermayenin devamını sağlama amaçlı oluştuğu açıkça görülmektedir. Liberal sistemin savunucuları olan emperyalist ülkeler bunun başını çekmektedir. Bunun yanında ulaşım ve iletişim teknolojilerindeki gelişmelerle beraber sermaye sahipleri kendi ekonomik sistemlerini kolayca yayabilmiştir. Robertson (1999: 297-298) şöyle bir ekonomi etkeninden bahsetmektedir;

Küreselleşme sorunu kuşkusuz kendi başına çağdaş dünya hakkında sorulması gereken önemli sorular menzilini tüketmektedir, genelde küreselleşme üzerine odaklanma bunları değerlendirmenin temel bir yoludur. Bu tür bir soru 1980’lerdeki bazı küresel ekonomi gözlemcileri tarafından tanımlanan üçlü dünya doğrultusundaki yönelimlerle bağlantılı olarak gündeme gelmektedir. Üçlü senaryoda dünya, ekonomik ve siyasal olarak ekonomik açıdan egemen üç alana bölünmektedir: Doğu Asya, Avrupa ve Amerika. Her alan egemen bir ekonomik güce sahiptir: Japonya, Almanya ve Amerika Birleşik Devletleri. Bu genel küresel üçlü güç düşüncesi kısmen, komünizmin Orta ve Doğu Avrupa ile eski Sovyetler Birliği’nde çöküşünden önce sunulmuştur. Yine de, bu temel üçlü bölünme düşüncesi oldukça anlamlıdır: Sovyet imparatorluğunun açıkça ortadan kayboluşu bu senaryoyu geçersiz kılmaktan çok onu karmaşıklaştırmaktadır. 1990’ların başlarındaki korumacı duyguların temel yörüngeleri aslında bu senaryoyu doğrulama eğilimindeydiler. Ne var ki bu üçlü senaryo sosyolojik bir bakış açısından büyük ölçüde yoksundur, çünkü naif bir biçimde küresel ekonomideki eğilimler üzerinde yoğunlaşıp siyasal ve toplumsal kültürel sorunların önemini göz ardı eder.

            Küreselleşme aslında sanayi devrimi ve Fransız İhtilali gibi önemli sosyolojik etkileri olan devrimlerden bağımsız düşünülmemelidir. Çünkü bu devrimlerin etkisiyle oluşmaya başlayan Modernizm süreci arka planda yeni gelişmeler doğurarak küreselleşmenin gelişmesinde önemli gelişmeler sağlamıştır. Modernliğin getirdiği bu düşünce sonucunda oluşan bu modern ötesi toplum düşüncesiyle beraber artık siyasal, sosyal, kültürel, ekonomik anlamda bir değişim görülmenin yanı sıra, daha ileri bir aşama tasvir edilmekte ve özellikle bu post modernizemin sonucu ve gereği olarak düşünülen, post-endüstriyalizm, ileri bir aşamada olan teknolojik gelişme yaratma adına çaba göstermektedir. Bunun yanında post-izm’lerin artışı oluşumunda hep eskiye olan inanç yıkılmakta, ileri bir toplum düşüncesi benimsenerek her zaman bir son yaratılıp, bunun sonunda bir başlangıç tasarlanmaktadır. Bunun sonucunda oluşan toplumsal farklılıklar insanlar arası ilişkilerde bazen ileri düzeye erişecek olan bir kopma gösterecektir. Özellikle Guénon’un (1999: 160) bu anlamda vurguladığı bir nokta vardı: “Eğer tüm insanlar gerçekten modern dünyanın ne olduğunu anlasalardı, modern dünya derhal var olmaktan çıkardı ve o anda yok olurdu; çünkü onun varoluşu bilgisizliğin ve sınırlı olan her şeyin varoluşu gibi olumsuzdur; o ancak geleneksel ve insanüstü (suprahumanie) hakikati inkâr ederek vardır” diyor. Konunun bu açıdan incelenmesine baktığımızda özellikle kendini bu anlamda bilgisiz yetiştiren birey ve toplumlarda karşıt bir görüş benimseyeyim derken bilgi birikimi ve perspektifi yetersiz bir aşamaya ulaşmaktadır. Bilgisiz bir kitle kültürünün var olmasını ortaya çıkaran kapitalist tüketim kültürü sürekli bireyleri bilgisiz ortamlarda kendi var ettikleri bilgilerle donatarak kendi işlevleri dışında çalışmalarını yönlendirmektedir. Modern kapitalizm olarak adlandırılabilecek sistemin bu bireyselleştirici ve gelenekselcilik karşıtı duruşu karşısında bilgisizce davranmak toplumsal alanda birçok sorun ve tehlikenin oluşmasına neden olmaktadır. Giddens’ın üzerinde durduğu anlamda vurgulamak gerekirse toplumda artık “risk, güvenlik, tehlike” kavramları yerleşmeye başlamış ve toplumun birbirinden kopuk güvensiz bir ortamda yaşanmasına sebebiyet vermektedir. Özellikle Giddens’ın zaman-uzam kavramlarına baktığımızda gelişen teknolojiyle beraber iletişim ve ulaşım alanındaki gelişmeler korkutucu bir gelişme göstermekte ve devletlerarası oluşan rekabeti artırarak sınır ötesi yerleşimlere zemin hazırlamakta ve artık uzam-zaman kavramları yok olmaktadır.

Bu dönemde, dünya çapında bir kapitalist sistemin ve onunla birlikte olağanüstü teknolojik değişmelerin ortaya çıktığını gördük. Bu gün yerküre üzerinde uçaklar dolaşıyor ve birçoğumuz, evlerimizde otururken, Internet yoluyla dünyanın öbür ucundaki insanlarla anında temas kurabiliyor ve metinler, grafikler indirebiliyoruz. 1996 Ocağında, astronomlar, artık çok daha iyi, evrenin tahmini büyüklüğünü beş katına çıkaracak kadar daha iyi ‘gördükleri’ni ilan etmişlerdir. Artık uzayda her birinde milyarlarca yıldız olan milyarlarca galaksiler olduğundan, bunların bilmem kaç ışık-yılı büyüklüğünde bir alanı kapladığından bahsediyoruz. Söz konusu astronomlar aynı zamanda bu yıldızlardan ikisinin etrafında dünyaya benzer gezegenler olduğunu daha yeni açığa çıkardılar; ilk defa bu tür gezegenler buluyorlar ve dediklerine göre bu gezegenler karmaşık biyolojik yapıları destekleyebilecek iklim konumlarına sahip, kısacası bunlarda hayat olabilir. Yakın zamanda daha böyle kaç gezegen daha keşfedeceğiz? Beş yüz yıl önce, Bartolemeu Diaz’ın gemiyle Hint Okyanusu’na ulaşmış olması büyük bir şey sayılıyordu, ama şu anda önümüzde olan egzotik imkânları o bile hiçbir zaman hayal etmemişti (Wallerstein, 2003: 135).

Küreselleşme ve Kapitalizm İlişkisi

            Kapitalizm Karl Marx tarafından önemli bir şekilde ele alınarak, burjuva proleter sınıf ayrımı üzerinden tartışılan ekonomik ilişkilerin tanımlandığı bir sistemi ifade etmek için kullanılmıştır. Karl Marx’ın toplum aşamaları şeklinde tasvir ettiği sistemin önemli bir aşaması olan kapitalizm de sömürü ilişkileri, burjuva sınıfının egemenliği, proleterlerin para karşısında sattıkları emekleri ve yabancılaşma kavramları çerçevesinde tanımlanmaktadır. Karl Marx’ın Komünist Manifestosu, Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı ve Kapital eserleri kapitalizmin tanımlanmasında ele alınabilecek önemli eserlerdir. Karl Marx toplumları İlkel komünal, köleci, feodal, kapitalist, sosyalist ve komünist aşamalar çerçevesinde sınıflandırarak ele aldığı görüşlerinde kapitalizm üzerinde yoğun bir tartışma yaratmıştır. Tarihin ekonomik açıklaması da olarak tanımlanabilecek bu süreç, sanayi devriminin oluşumu ve sermaye sahipleri ile proleterlerin çatışma içinde olduğu sistemi anlaşılır kılmaktadır. Sanayinin yoğun olarak geliştiği ülkelerin ekonomik sistemlerinin tanımlanmaya başlandığı 1800’lü yıllardan itibaren kapitalizmin bir eleştirisini sunan Marx, kapitalizmin belirleyici unsurları olan, emek, ücret, sanayi işçisi, sermaye, kar, Pazar alanları, kol gücü, sömürü, çatışma ve ideoloji kavramları ile beraber bir tanımlama içine girerek, sosyalist toplum aşamasına geçiş süreci için kapitalizmin üzerinde durmuştur. Özellikle sınıfsal bir toplum oluşumunun arttığı kapitalist süreçte proleterler burjuvayı alt ederek çatışmalı süreci sona erdirecek görüşünü de öne sürmüştür. Kapitalizm çok geniş bir tartışma gerektirdiği için burada kısmi bir tanımlama ile yetinmek zorunda kalınmıştır. Çünkü kapitalizm başlı başına ele alınıp, bütün boyutları ile araştırılması gereken bir konudur. Konumuz küreselleşme kapitalizm ilişkisi olduğundan dolayı, kapitalizm ve küreselleşmenin birbiri ile ilişkisi üzerinde durulmaktadır. Teorik arka planda tartışma yaratan bir kapitalizm ilişkisinden ziyade, günümüzde hemen hemen her toplumun içine yaygın olarak işlemiş olan kapitalizm süreci küreselleşme boyutunu da içine alır bir nitelik kazanmıştır.

           Giddens, (1998: 61-63) Modernliğin kurumsal boyutlarına değinerek, bir biriyle ilişkili olan ve kimi zaman biri diğerini besleyen “kapitalizm, Gözetim, Askeri İktidar ve Endüstriyalizm” bu ekonomik düzenin farklı biçimlerini gösterir. Bu boyutlar içerisinde önemli bir yere sahip olan kapitalizm, tartışmayı farklı boyutlara taşımada önem taşımaktadır. Bu ekonomik düzende kapitalizm toplumsal alanda oluşan ekonomik boyutun oluşum ve dönüşümüyle ilgili olarak dünya konjonktüründe emek, sermaye, Pazar olanakları, pazarın ayılımı, rekabet ve sosyal-siyasal alanın etkileyen unsurlarla ilişki içindedir. Endüstriyalizmin yükselişe geçmesiyle beraber bu kapitalist sistem dünyanın hemen hemen her alanına etki etmeye başlamıştır. Endüstri Devrimiyle beraber gelişen teknolojinin daha fazla üretimle beraber rekabet, daha fazla pazaryeri oluşturmuş ve bunun yanında askeri alanla ilgili olarak kitle imha silahları yaratılmış, bulmaya çalıştığı pazaryerini bu askeri kanatla iç içe olarak bulmaya çalışmış ve çatışmaları yaratarak emperyalizmin gelişmesine katkı sağlamıştır. Küreselleşmenin bir anlamda emperyalizmin taşıyıcısı olduğuna dair görüşler yoğun bir tartışma yaratarak, sürece aktif olarak katılan güçleri de tanımlamaktadır. Bu görüşler çerçevesinde bakıldığında ekonomik güçlerin oluşumu ve kültürel yayılmacılık emperyalizm sürecinin önemli boyutları olarak ele alınabilir. Modernliğin oluşumuyla beraber kapitalizm de bu modern araçlarla kendini şekillendirmeye ve küreselleşme olgusunu yenilemeye devam etmektedir. Küreselleşme olgusu aynı zamanda gözetim, denetleme olgusunu da beraberinde getirerek, büyük güçlerin dünya sisteminde egemen olmalarını sağlamışlardır. Bu anlamda gözetleme, modernliğin yükselişiyle ilgili olan bütün örgütlenme türlerinin özellikle de karşılıklı gelişimlerinde tarihsel olarak kapitalizmle iç içe geçmiş bulunan ulus devletin temelidir (Giddens, 1998: 65).

Ulus devletler kapitalizmle iç içe olan ve askeri kanatla daha yakınlığı olan bir yapılanma olarak çalışma alanı bulmaktadır. Çünkü ulus devletin milliyetçilik politikasından dolayı kendinden olmayanı dışarıda bıraktığı için dışa karşı bir güvenlik oluşturmaya çalışacak ve askeri alana daha fazla önem verecektir. Bu da karşılıklı silahlanmaya gitmeyi etkileyerek kapitalizmin her iki tarafa da teknoloji sağlamaya çalışacak ve ulus devlet bu temeli oluşturacaktır. Askeri gücün sekülerleşmeye hizmetinden dolayı sivil halk üzerinde etkisi artmış ve kullandığı endüstriyalizmin sonucu olarak teknolojik silahlarla otoriteyi sağlamıştır. Giddens (1998: 67)

“Eğer modern kurumların ivmelenmesini ve yaygınlaşmasını sağlayan en önemli kurumsal unsurlardan biri kapitalizm ise, diğeri de ulus devlettir” diye vurgular. Bunu aslında Giddens’çi anlamda “zaman-uzam uzaklaşması, yerinden çıkarma ve düşünümsellik” kavramlarıyla açıklamak daha doğru bir çözümleme olmaktadır. Kapitalizmin yaygınlık kazanmasıyla beraber yayılan modern kurumlar, günümüzde artan iletişim ve ulaşım alanındaki gelişmeler zaman-uzam kavramını kısıtlamıştır. Belirli bir zamanda yer edinen kurumlar dönüşerek uzaklığın öneminin kalmadığı bir dünya da her alana yayılmıştır. Ulus devletler ise aslında geleneksel dönem anlayışı olmasına rağmen artık onlarda toplumsal ve ekonomik kaynaklarını modern dönemden faydalanarak ileri bir aşamaya götürmeye başlarlar. Marshall Mcluhan’ın “küresel köy” tanımlamasına baktığımızda vurguladığı küreselleşme tanımında bunu açıkça göstermekte, ulus devletlerden ziyade küresel bir hal alan bir dünya düzeninin oluştuğunu ve kurumsal anlamda bir yayılmanın oluştuğunu vurgulamaktadır. Modernliğin küreselleşmesi olarak algılanabilecek olan bu küreselleşme algısı aslında kendini modernliğin sonucu olan kurumsal ve teknolojik araçlara yetiştiren kapitalizmin bir yenilenmesi olarak ta algılamak gerekmektedir. Çünkü küreselleşen dünya da artık sınırların olmadığı bir algılayışla Pazar olanakları artmış, teknolojik gelişmeyle zaman-uzam kavramı değerini kaybetmiş, özellikle belirli tekelci devletlerin hizmeti dahilinde düzen kurulmuştur. Bu da Amerika gibi ülkelerin tekelciliğine ve otoriterliğine hizmet eden bir modern kapitalizmin olduğunu desteklemektedir.

           Özellikle modernliğin küreselleşmesinin ideolojikleşmesi bunda en büyük pay sahibidir. Çünkü küresellik ideolojisi belirli iktidarların ideolojisi olmaktadır. Artık modern kapitalizmin küresel bir hal aldığı tartışmalarını yanı sıra tarih, ideoloji hatta dünyanın sonu tartışmaları olmakta her düşünce karşı reform oluşturma adına bir son belirlemektedir. Küreselliğin kapitalizmi beslemesi daha doğrusu küresellik adı altında kapitalizmin kendini yenilemesi 1990’lı yılların basına ve komünizmin çöküşünü denk gelmektedir. Bu anlamda kendini yenileyen bir Neo kapitalist sistemle beraber modern kapitalizm dönüşümsellik adı altında bir son hazırladığı modernizmin kapitalist modernizm versiyonunu oluşturmaktadır. Yeni bir kapitalist ideoloji şekli olan Küreselleşmenin etkisi kendi benimsediği şekilde bir değişimi ve dönüşümü getirmektedir. Günümüzde küresel güç halini aşmış olan ülkelerin, özellikle üçüncü dünya ülkeleri ve Ortadoğu ülkelerine yönelik izledikleri politikaya bakıldığında ekonomik çıkarların ön planda olduğu görülecektir. Demokrasi algısının geliştirilmeye çalışıldığı bu tartışma da insan haklarının gözetilmesindeki kısıtlı koşullar, kapitalist ekonominin doymak bilmeyen ham madde arayışında rol oynamaktadır.
Küresel yayılma politikaları az gelişmiş ülkelerin üzerinde yeni politikalar izleyerek gerektiğinde o ülkenin ham maddesine el koyabilmekte, gerektiğinde bunu çeşitli kılıflara büründürerek ülkenin iç işlerine karışabilmektedir. Özellikle ABD’nin Afrika’nın belirli ülkeleri, Afganistan, Irak, Lübnan ve diğer Ortadoğu ülkelerine karşı izlediği yöntemlere bakıldığında küreselleşmenin etkisi görülecektir. Özellikle yeni Pazar arayışları, ekonomik çıkarlar, sömürü ilişkileri bağlamında ele alınabilecek olan bu tartışma Neo kapitalizmin yeni versiyonu olan küreselleşmenin yayılmacı politikalarını gözler önüne sererek, kapitalizmin farklı bir versiyonunu açıklamada önem arz etmektedir.


Kaynakça
-BERMAN, Marshall (1994), Katı Olan Her şey Buharlaşıyor, Çev.
Ümit Altuğ-Bülent Peker, İletişim yayınları, İstanbul
-CHOMSKY, Noam (2002), 11 Eylül ve Sonrası: Dünya Nereye Gidiyor?, Çev. Taylan Doğan-Nuri Ersoy-Mehmet Kara- Ali Kerem, Aram Yayınları, İstanbul
-ÇİĞDEM, Ahmet(1997) Bir İmkan Olarak Modernite, İletişim Yayınları, İstanbul
-GİDDENS, Antony (1998), Modernliğin Sonuçları, 2. baskı, Çev. Ersin Kuşdil, Ayrıntı Yayınları, İstanbul
-GUENON, René (1999), Modern Dünyanın Bunalımı, Çev. Mahmut Kanık, Verka Yayınları, Bursa
-HALL, Sturt (1998a), Eski ve Yeni Kimlikler, , Küreselleşme ve Dünya Sistemi, Der. Antony D. King, Çev. Gülcan Seçkin-Ümit Hüsrev Yolsa, Bilim Sanat Yayınları, Ankara
-KEYMAN, E. Fuat(2000), Küreselleşme, Devlet, kimlik farklılık, Çev. Simten Coşar, Vadi Yayınları, İstanbul
-MARSHAL, Gordon (1990) Sosyoloji Sözlüğü, Çev. Osman Akınbay-Derya Kömürcü Bilim ve Sanat Yayınları, Ankara-MCLUHAN, Marshall (2001), Global köy, Çev. Bahar Öcal Düzgören, Scala Yayıncılık, İstanbul
-ROBERTSON, Roland(1999), Küreselleşme, Toplum Kuramı ve Küresel Kültür, Çev. Ümit Hüsrev Yolsal, Bilim Sanat Yayınları, Ankara
-SKIRBEKK & GILJE, Gunnar&Nils, 2006, Antik Yunan’dan Modern Döneme, Çev. Emrah Akbaş-Şule Mutlu, Kesit yayınları, İstanbul
-SMİTH, Antony D.(2002) ‘Küreselleşme Çağında Milliyetçilik’, Çev. Derya Kömürcü, Everest Yayınları, İstanbul
-TANYELİ, Uğur (2003), Modernizmin Sınırları ve Mimarlık, Modernizmin Serüvenleri, Haz. Enis BATUR, YKY, İstanbul
-TOURAINE, Alaın (2008), Modernliğin Eleştirisi, (Çev. hülya tufan), YKY, İstanbul
-TURNER, Bryan S.(1996), Oryantalizm Postmodernizm ve Din, Postmodernizm ve İslam, Küreselleşme ve Oryantalizm, Çev. Yasin Aktay, Der. Abdullah Topçuoğlu-Yasin Aktay, Vadi Yayınları, Ankara
-WAGNER, Peter (1996), Modernliğin Sosyolojisi, Çev. Mehmet Küçük, Sarmal Yayınevi, İstanbul
-WALERSTAİN, Immanuel (1998) Dünya kültürü Diye Bir Şey Olabilir mi, Küreselleşme ve Dünya Sistemi, Der. Antony D. King, Çev. Gülcan Seçkin-Ümit Hüsrev Yolsal, Bilim Sanat Yayınlar, Ankara
-WALLERSTEİN, Immanuel (2003) Bildiğimiz Dünyanın Sonu, Çev. Tuncay Birkan, Metis Yayınları, İstanbul
-YELDAN, Erinç ( 2002) Küreselleşme, Kim İçin?, Yordam Kitap, İstanbul

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder